“MATERYALİST ŞİİR-ŞAİR” TARTIŞMALARI VE EDEBİ ELEŞTİRİDE
İSTATİSTİKSEL METOT
ÖZET
İkinci Yeni
şiiri, Türk edebiyatına getirdiği pek çok yenilikle anılmaktadır. Özellikle I.
Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da ortaya
çıkmaya başlayan ve II. Dünya Savaşı yıllarında zirve yapan soyut sanat,
edebiyat versiyonu olarak Türk şiirinde kendini ilkin Demokrat Parti döneminde
İkinci Yeni hareketinde göstermiştir. İkinci Yeni, şiire getirdiği yeni
imkânlar ve anlamsızlık konusu etrafında şüphesiz ki pek çok tartışmaya sebep
olur. Şiir dilindeki sessel, yazımsal, sözdizimsel ve sözcüksel sapmalar;
alışılmamış bağdaştırmalar, anlamsızlık ve bilinçaltı gibi başlıklar bakımından
İkinci Yeni hareketi, Türk şiirinin çok önemli bir kırılma noktasıdır. Sezai
Karakoç’un, Edip Cansever’in Yerçekimli Karanfil adlı şiir kitabına
eleştiri olarak yazdığı ve Pazar Postası’nda çıkan “Bir Materyalist
Şiir” başlıklı yazısı İkinci Yeni şiirinin en ünlü tartışmalarından birini
başlatır. Bu çerçevede gelişen tartışmaya Asım Bezirci, Hüseyin Cöntürk, Cemal
Süreya ve Ülkü Tamer gibi pek çok eleştirmen ve şair katılır. Böylelikle
“Materyalist Şiir-Şair” bağlamında edebi eleştiride istatistiksel metot tartışmaya
açılır. Çalışmamızda, “Materyalist Şiir-Şair” konusundan hareketle edebi
eleştiride istatistiksel metot ele alınacaktır.
ABSTRACT
İkinci Yeni poetry has continued to
be remembered with its plenty of innovation that brought to the Turkish
literature. Especially, after the World
War I abstract art, beginning to appear in the Europe and making its summit during the years of World War II , firstly
shows itself in the Demokrat Party era as a new literature version by İkinci
Yeni movement in the Turkish poetry. İkinci Yeni, without a doubt, causes
plenty of discussions about its new facilities and the subject of inanity.
İkinci Yeni movement is a very important breaking point of Turkish poetry with
regard to the subject like vocal, editorial, syntactic and lexical deviation in
poetic language; unaccustomed reconciles, inanity
and subconscious. “One Materialist Poetry” published by Pazar Postası and written by Sezai Karakoç as an article to
criticize Edip Cansever’s book of poetry called Yerçekimli Karanfil starts one of the most famous discussions of
the poetry of İkinci Yeni. Most critics and poets like Asım Bezirci,
Hüseyin Cöntürk, Cemal Süreya and Ülkü Tamer take part in the discussion
progressing in this frame. Thus, in the context of “Materialist poetry-poet”,
statistical method is opened to discussion in the literary criticism. In our
study,starting with the subject of “Materialist poetry-poet”, statistical
method in literary criticism which is the topic of this discussion will be handled.
Sezai
Karakoç’un Edip Cansever’in şiir sanatı ve Yerçekimli Karanfil adlı
eseri üzerine yazdığı ünlü “Bir Materyalist Şiir” adlı yazısı İkinci Yeni
şiirinin en uzun ve kapsamlı tartışmasını başlatır. Bu tartışmada formalist
edebiyat eleştirisi ele alınır. 1950’li yıllardan itibaren Roman Jakobson gibi Rus formalistleri ve Avrupalı
Yapısalcılar tarafından geliştirilen edebi eleştiri metodu olan “Stylistic
Analyse”, tarafsızlığı ve bilimselliği esas alır (Abrams 1999: 305). Stilistik
analiz metodu bir bakıma biçimcilik anlayışından kaynaklanmıştır. Bununla
beraber, yöntem pek çok eleştiriye maruz kalmıştır. Nedeni ise eleştiriyi
mekanikleştirip anlamsızlığa itmesidir. Paul Valery ve Shakespeare gibi
şairlerin eserleri hemen daima istatistik olarak incelenmiştir. Söz gelimi
Shakespeare eserlerinde kaç defa aşk sözcüğünü kullanmıştır ya da Valery’nin
şiirlerindeki predikatların sayısı kaçtır?
Bunlar eleştirmenlerde merak konusu olur, oysa bir şairin veya bir
yazarın bir kelimeyi ne sıklıkta kullandığı bazı eleştirmenler açısından çok anlamlı
olmayabilir. Edebi eleştiride istatistiksel metot ister benimsensin ister
benimsenmesin Rus biçimciliğinin veya
yeni eleştiri metodunun bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
“Materyalist Şiir-Şair Tartışması” 1950’li
yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni hareketinin en uzun süre devam eden tartışmasıdır. 27 Nisan
1958 tarihinde Pazar Postası gazetesinde başlayan tartışma, Metin And’ın
26 Ekim 1958’de yayımlanan “Dışarıdan Birisi” adlı yazısıyla sona erer. Yani
tartışma altı ay boyunca gündemde kalmıştır. Pazar Postası’ndaki
tartışmalara genellikle bir-kaç ay yer verilir. Elbette bu durum, Pazar
Postası’nın İkinci Yeni hareketi açısından bir platform olmasına
bağlanabilir (Korkmaz 2010: 281)
Tartışma,
İkinci Yeni şiirinin poetik uzlaşmazlığını yansıttığı gibi, dünya edebiyatlarında
yeni geliştirilen eleştiri metodunu içermesi bakımından son derece değerlidir. Biçimci
eleştiri kuramları tarafsızlığı ve bilimselliği temel amaç edindiği için zaman
zaman bu eleştiride anlam bağlarından koparılmış kuru bilgilerin değerlendirilmesi
gibi uç noktalara da varılmıştır. İkinci Yeni şiiri de yer yer anlamsızlık ve alışılmamış
bağdaştırmalar bakımından bu eleştiriye müsait hale geldiği düşünülmüş ve Asım
Bezirci gibi kimi eleştirmenler sayısal veriler aracılığıyla bu şiiri
değerlendirmişlerdir. “Stylistic Analyse” metodu içinde değerlendirilen bir
eleştiri biçimi olan “İstatistiksel Yöntem” Türk Edebiyatında ilk olarak Metin
And tarafından kullanılmıştır. Fakat Metin And, çeşitli eksiklikler nedeniyle
kimi çıkmazlarla karşılaştığı için istatistiksel eleştiri metodundan vazgeçtiğini
duyurmuştur. (And 1958: 7).
Stilistik
analiz yöntemi bir edebi metni genel olarak altı bakımından inceler. Bunları şu
şekilde sıralayabiliriz:
1.
Cohesion Analysis
(Uyum Analizi)
2.
Perpective
Analysis (Bakış Açısı Analizi)
3.
Type of Speech
Analysis (Cümle Analizi)
4.
Verb Analysis
(Eylem Analizi)
5.
Diction and
Word Analysis (Kelime Seçimi ve Linguistik Analiz)
6.
Metaphor
Analysis (Metafor Analizi)
Sezai Karakoç
(1958a: 8), tartışmayı başlatan ilk yazısında, Edip Cansever’in materyalist
şiir yazdığını ifade ederek şiirlerinde yalnızca maddeyi ele aldığını, eşyanın
mistik ya da ruhi yönüne değinmediğini dile getirmektedir: “Ünlü Fransız
kritikçisi G. Picon, <<Materyalist bir şiir olamaz.>> diyor. Çünkü:
materyalizmin atmosferinde şiire yer yok. Şiir soluk alamaz ve ölür. Çıkış
noktaları, büyüyüş ve gelişme şartları ayrı, şiirin ve materyalizmin. Bu hüküm
nereye kadar doğru, bir şey demezse de, materyalist bir şiir olsa olsa, Yerçekimli
Karanfil’deki gibi olur.”
Edip
Cansever’in eşyanın materyal olan yanıyla ilgilendiğini dile getiren Karakoç,
onun mistik bir şair olmadığını “Ey” şiirindeki kimi dizelerle savunmaktadır:
“Sen usul, ben yavaş, kime yaraşır bu sessizlik?
Kim biner bu
gemiye insandan kıyılar yapılırken
Yetmez mi
dalgası vursundu azıcık gözlerimize
Gözlerin
gözlerime; siz bak ey!
(…)
Sen usul, ben
yavaş, kime yaraşır bu sessizlik?
Kim biner bu
gemiye insandan kıyılar yapılırken” (Cansever 1957: 12)
Bu
dizelerle görüşlerine temel dayanak yapan Karakoç(1958a: 8), sözlerini şöyle
sürdürmektedir: “Mistisizm eşyanın ötesindeki gerçeği arar, belki eşyadan geçerek.
Cansever’e göre ise, gerçek maddedir, eşyadır. Şiirinde eşya çıplak bir madde,
negatif bir şimdiki zamandır. Eşyanın hafızası, geçmiş zamanı ve geleceği
yoktur. Cansever, Tanrıdan hiç, hatta inkâr için bile söz açmaz. Materyalizme
kuşkuların en güçlü ve en pozitifini yönelten ölümü, inkârla yetinir İnsan bile
bir maddesel motif olarak girer şiire.”
Eşyanın
Yerçekimli Karanfil’de insan için bir fon olmaktan çıkarak başına buyruk
olduğunu ifade eden Karakoç (1958a: 8), söz konusu eserde eşyayla insan
arasında nitelik değil bir nicelik ilgisi olduğunu dile getirmektedir. Sezai
Karakoç’un eleştirisi, Cansever’in şiirlerinde takındığı materyalist tavra yöneliktir. Bu açıdan insanla ilgilenip
ilgilenmemesi Karakoç için önemli değildir.
“Cansever’in insan kuramı bence <<çokçu>>luktur. Çoğa
övgü diye de özetlenebilir. Bu kadarla yetinir ve ileri gitmez. Çünkü: biraz kurcalansa
bu, altından insana eğilme zorunluluğu çıkacaktır. Bu da, maddeci şairin işi
değildir. Onu belki toplumcu sayacaksınız. Ben de uzun zaman bu şiirleri
toplumcu saydım. Ama değil. Toplumcuların da insanla uğraştığını, insanı belli
bir nitelikte donatma ilkelerini unutmayalım. Cansever toplumcu olmaktan çok
<<çokçu>>dur.”
Cansever’in
maddeciliğiyle Batı şiirinde de karşılaşılmadığını belirten Karakoç (1958a: 8),
materyalizmin yayıcısı değil uygulayıcısı olduğunu savunmaktadır: “Aşkın onca
anlaşılır yanı <<kasıkları oğmak’tır, çok çok sevişmektir.
Sevişmek.>> Çünkü: ancak sevişmekte insanların madde yakınlaşmalarına yer
vardır. Maddeden başka hiçbir şeye inanmamanın bu noktaya varışına batı
şiirinde de rastlanmaz.”
Burada
dikkati çeken en önemli ifade çokçuluktur. Bu da kitabi dinlerdeki tek Tanrı
inancını inkâr olarak değerlendirilir ve materyalizme kapı aralar. Bu açıdan
Cansever de şiirini maddeci olarak örer: (1958b: 7)
“Şiir, bir kere maddeci olunca, madde nitelikleriyle yüklenecek,
maddenin ne ve nasıl olabileceğini arayacak, deneyecek, madde değişimlerinin
gelişimiyle kurulacaktır. Madde dizilir (dizilmiş kutu), bükülür (bükülmüş
teneke), yuvarlak olur (çok yuvarlak bir masa, yusyuvarlak bir kişilik
ediniyor, balon çok önemli bir yuvarlaktır), çok olur, az olur (çok isimli bir
çay; bir karanfil çok, bir karanfil azala azala) ve büyük, küçük, derin, dolgun
(dolgunluk kuşları), doygun olur.”
Sezai
Karakoç (1958b: 7) , Cansever’in şiirini kurmasını şu şekilde açıklamaktadır:
“Bir iki madde alınıyor, nitelikleri ve olabilirlikleri, fiil
çekimi gibi çeşitlendiriliyor. Sonra bir adım daha atılıyor, maddeden çok
maddeci olunarak alınıyor. Canlılar, madde bakımından çözümleniyor. Analiz:
İşte birinci metod.(...) Çözümleme gittikçe <<soyutlama>> oluyor.
Yeni resmin çağrışım yönteminden faydalanılıyor bu ara. Madde üzerinde küçük
küçük soyut güzellik farkları yakalayabiliyoruz. Şairin maddeden kaçanı bile,
bir masaya yatırarak parçalamak, bir maddeyi indirmek, soyutlamak gereğini
duyduğunu sezimliyoruz. İkinci metod zayıf bir çizgi halinde de olsa, madde
niteliklerini çoğaltma eğilimi seçiliyor Cansever’in ve seçiliyor yaratılış
yolu labirentleri... Orhan Veli, gerçekçi ve toplumcuydu. Oktay Rifat ve Melih
Cevdet toplumculukları uğruna gerçekçiliği harcayan şairler... Cansever bu
temelden çıkar; alır bu şiiri (materyalize) eder. Yerçekimli Karanfil: <<
Bir çift güvercin havalansa, Yanık yanık koksa karanfil>> şiiriyle
başlar. << Yerçekimli Karanfil>>, << Güneşin Yazdığı>>,
<< Kaybola>> bu etkiyle yazılan iyi örnekler. Ama daha sonra kitap
bütün bütün materyalcilik oynar. Gerçi bu kadar özel şartlı bir şiirle uğraşmak
her yiğidin işi değil ama, şairin sorumu güç alanda azalmaz, belki başarısı, büyük ve köklü değer
yargıları çeker.”
Karakoç’un
bu eleştirileri dikkatle incelendiğinde, poetik görüşlerini hareket noktası
kabul ederek eleştiri yaptığı görülür. Onun poetikası, tıpkı Necip Fazıl’ınki
gibi temel olarak İslam dininin referans kabul edilmesiyle açıklanabilir
(Karaca 2005: 257). Dolayısıyla Karakoç’un eleştirileri, Marksist dünya
görüşüne ve edebiyatı mânâdan sıyıran mekanik eleştiri anlayışına bir karşı
koyuştur. Karakoç (1958b: 7), Cansever’in
kurduğu şiir için “düşey gidişteki yer” olarak niteler. İlhan Berk, Turgut Uyar,
Cemal Süreya’nın şiirlerinin ise “yatay durum” da olduğunu dile getirir. Bu
sebeple Karakoç, Edip Cansever’in adı geçen İkinci Yeni şairlerine öykündüğünü
ifade eder:
Turgut Uyar’a öykündüğü şiir “Yangın”dır:
“Beni
seviyorsanız dikkat! köşe başındaki camcıya sorun
O ne derse
doğrudur, dalga geçmeyin adamla
Üstelik beni sevmek
haşlanmış pirinçleri beyazlatır. Günaydın!
Sabahlarınız gibidir beni sevmek, horozun renkleri gibidir
Beni sevdiniz mi? yangındır artık parmaklarınız.” (Cansever 2011:
98)
İlhan Berk’e sentaks bakımından
öykündüğü şiir “Kesin”dir:
“Gözlerim bir
bağlın onu tutma denizlerinde
Gözlerim bir
balığın.
Bir balık
ellerimde,
Balıktan bir
göz ellerimde;
Kirpiksiz,
tuzlu, kesin
Bakışları
günlerce” (Cansever 2011: 95)
Yine Edip Cansever, mısra bağlantıları bakımından Cemal Süreya’ya
“Yerçekimli Karanfil” şiiriyle öykünmüştür:
“Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana
veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.” (Cansever 2011: 103)
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.” (Cansever 2011: 103)
Aynı
yazının devamında Cansever’in Garip hareketinden farklılaştığını ve koptuğunu
dile getiren Sezai Karakoç, yeni hareketin kurucusu ve yürütücüsü olmadığını, yeni
şiirin güçlüğünden ötürü bu durumdan yararlandığını ifade etmektedir. “Böylece baştan sona Cansever’in şiiri, iki
yenilik akımında bağımsız bir kişilik, değişkenlik göstermiş olacak, hep
öncekilerin ve sonrakilerin fonksiyonu olmaktan öteye geçemiyecek, tek şansı,
bu fonksiyonu, pek başkalarının at oynatamadığı bir taşlık alanda çizmekten
başka bir şey olmayacak.” (Karakoç 1958b: 7) Oktay Rifat’ın yenilik olsun diye Perçemli
Sokak’ı yayımladığını savunan Sezai Karakoç, Cansever’in “Bakmalar
Denizi”ni Yerçekimli Karanfil’e ek yaptığını, halbuki bu ekin Perçemli
Sokak’a daha uygun düşeceğini belirtmektir. Bu son eleştiriler, Karakoç
tarafından Edip Cansever’in İkinci Yeni şiirinin dışına itilmesi sonucunu
çıkarır. Oysa bu görüşler, İkinci Yeni şiirinin poetik görüşler ve şiir kurma tarzı
bakımından hareketin bir orkestra olması gerçeğini perdeler. Hatta günümüzde
yapılan bütün araştırmalar, Edip Cansever’in İkinci Yeni’nin değişmez
figürlerinden biri olduğunu kanıtlamaktadır. Karakoç’un İkinci Yeni’yi monist
bir poetik yaklaşımla değerlendirdiği için eleştirisinde aceleci davrandığı
sonucuna ulaşabiliriz.
Sezai
Karakoç, Yeditepe dergisinin, kendisinin “Edip Cansever’in şiirinde
yenilerin etkisinin gittikçe arttığı” yönündeki görüşünün “müneccimlik” olarak
değerlendirilmesi nedeniyle bir yazı daha kaleme alır. Ozanın, büyücünün
değişmiş hali olduğunu, dolayısıyla eleştirmeninin de müneccimin değişmiş hali
olabileceğini belirten Karakoç (1958c), yine de kesin konuşmadığını ve geleceğe
ait hükümlerde bulunmadığını ifade etmektedir (s.11). Karakoç (1958c) Cansever’in
şiirinde yenilerin etkisinin arttığı yönündeki görüşünü, Cemal Süreya’nın
“Sürek Avı” adlı şiiriyle yine Cansever’in “Bir Ay Aldım Diyarbakırdan, Tokatta
Biri Öldü O Zaman” adlı şiirinin benzerlikler taşıdığını hâlâ savunduğunu ve
iddiasının doğru olduğunu dile getirmektedir.
Sezai
Karakoç’un, Edip Cansever’in hakkını yediğini belirten Ülkü Tamer (1958) de
tartışmaya katılır. “Bir Materyalist Şair” yazısında Cansever’in Cemal Süreya ve Turgut
Uyar’dan bir etki taşımadığı görüşünü dile getiren bir yazı kaleme alır. Tamer
(1958a), Edip Cansever’in şiirindeki “balık” sözcüklerinin Cemal Süreya ile Turgut Uyar’a ait dizelerde
geçen “balık” sözcüklerinden farklı olduğunu dile getirmektedir. Ona göre, Karakoç’un görüşünü doğrulaması için
Homeros’tan Necmettin Çanga’ya kadar her şaire ait balıklı dizeleri göstermesi
gerekmektedir. Şairlerin dizeleri arasında bir benzerlik bulunmasının normal
olduğunu belirten Tamer (1958a: 10), “<<Balık>>lardan,
<<an>>lardan tam bir şairin hayal gücüyle faydalanarak sonuçlara
varan Karakoç bunlara ne cevap verir, bilmiyorum. Ama öyle sanıyorum ki,
kendini birtakım <<manevra>>ların dışında bulan herkes bunlara
benim gibi güler geçer.”
Sezai
Karakoç, Ülkü Tamer’in 13 Temmuz 1958 tarihli Pazar Postası’nın 28.
sayısında yayımlanan “Karakoç’un Yanıldığı”
başlıklı yazısı üzerine cevap niteliğinde bir yazı kaleme alır. Karakoç
(1958d: 7), Ülkü Tamer’in kendisini
suçladığını dile getirerek şu görüşlerini ifade etmektedir:
“Ben, o mısralarda, çok değişik bir Orhan Veli Akımı şairi gördüğüm
Cansever’in aslında çok farklı bir malzeme kullandığı halde, nadir durumlarda
da olsa, Yeni Akımla ortak noktalara çıkmıyor denemiyeceğinin örneklerini
bulmuştum. Yani ayrı çıkışları olan, ayrı yönlere giden bu şairlerin bazı
noktalarda birleştiğini tesbit etmiştim. Bu bir <<taklit>> miydi?
Araştırmadım. Herhalde tehlikeli noktalardı. Orhan Veli Akımında birinci sınıf
ve önder olamamış söz konusu şair, Yeni Akım karşısında boş bulunmamalıydı.
Beni ilgilendiren buydu. Hatta o kadar ki, meşhur mısraların, kronolojisinin
dizdiğim gibi olup olmadığına bile bakmış değildim.”
Sezai Karakoç’un bu görüşleri, Edip Cansever’in başlangıçta Garip
hareketi karşısındaki tutumunu doğrulamaktadır. Cansever’in “Pencere” adlı
şiiri bu teze büyük katkı vermektedir:
“Pencere pencere pencere
Sokak bütün pencere
Pencere pencere
Pencere bütün dünya
Pencere” (Cansever 1951: 12)
Cansever’i
yeni şiir hareketin şairleri arasında saymayışının Ülkü Tamer ve Adnan Yalçın
tarafından tepkiyle karşılandığını belirten Karakoç (1958d: 7), “... Cansever’i
Yeni Akımın şairleri arasında saymak, asıl o, bütün kişiliğiyle silip süpürmek
olacaktır. ” diyerek görüşlerini sürdürür:
“Şimdi böyle konuşan baylar, o vakit, kimbilir neler diyeceklerdi?
Farklı Akımların kesiştiği noktalar olmaz mı? İşte benim belirttiğim buydu.
Tehlikeli olan, bu ortak noktada, kişiliği eski akıma ait olan şairin, bir tek
kararla birden, Yeni Akıma uymasıydı. Cansever’in dikkatini işte bunun için
çekmiştim. Daha sonraki şiirlerde, Cansever’in, bir rota değişimi yapmağı
düşündüğünü dediğim için, şairi her türlü etki ve ilgiden münezzeh tutanlara,
olmamış bir ilhamdan tenzih edenlere, bizi müneccimlik ile suçlayanlara, Türk
Edebiyatını bir üçgene indirdiğimiz iddiasını ağızda sakız yapanlara Cemal’le
Edib’in, Pazar Postası’nda çıkan ve birbirini hayli andıran iki şiirini örnek
vermiştim. Kafiyelerindeki sesin bile ortak olduğuna işaret etmiştim. ”
Karakoç
(1958d), Ülkü Tamer’in söz konusu yazısında kendisinin ve Cemal Süreya’nın
şiirleri arasında kimi benzeşen mısraların bulunduğunu ifade ettiğini dile
getirmektedir. Aralarındaki arkadaşlıklarının ya da ortak değerlerinin zaman
zaman şiirlerine de yansıdığını belirten Karakoç, Tamer’in verdiği dize
örneklerinin konuyla ilgisi bulunmadığını savunarak zaten bunu inkâr etmediğini
dile getirir.
17
Ağustos 1958 tarihli Pazar Postası’nda çıkan “Bir Materyalist Şair”
başlıklı yazıyla Asım Bezirci’nin Halis Acarı müstear ismiyle tartışmaya
katıldığı görülür. Çalışmamızın önemli yanını da esasında bu yazı oluşturur.
Çünkü bu yazıda Edip Cansever’in Yerçekimli Karanfil’deki şiirleri
istatistiksel metot yöntemiyle değerlendirilir. Böylelikle edebi eleştiride
istatistiksel metot tartışmaya açılır, bu metodun olumlu ve olumsuz yönleri ele
alınır.
Bezirci
(1958: 10), ilkin Sezai Karakoç’un Gaetan Picon’dan yaptığı “Materyalist bir
şiir olamaz” şeklindeki alıntı üzerinde durmaktadır. Bezirci, Picon’un Sezai Karakoç’un belirttiği
şekilde bir görüşüne rastlamadığını söyler, düşünsel bir şiir olabileceği gibi
maddeci bir şiirin de var olabileceği görüşünü dile getirir. Bir şiirde konu
olarak maddenin ele alınabileceğini vurgulayan Asım Bezirci, buna kimi
şairlerin şiirlerinden örneklerle açıklık kazandırmaktadır. Resimde ‘nature-morte’ların
maddeyi temsil ettiğini, şairin de şiirinde nesnelerle, cansız tabiatla
ilgilenebileceğini savunan Bezirci, Karakoç’un ileri sürdüğü görüşlerle Yerçekimli
Karanfil’deki şiirlerin örtüşmediğini belirtmektedir. Bezirci’ye göre, Yerçekimli
Karanfil’deki şiirler, Karakoç’un iddialarını çürütmektedir. Asım Bezirci,
bu yazısında istatistiksel metotla Edip Cansever’in şiirlerini inceler. Bezirci,
Edip Cansever’in şiirlerinin materyalist olup olmadığının “stylistique analyse”
yoluyla bulunabileceğini ifade eder. Bu yolda, temel yargılar istatistiksel
verilere dayandırılır. Bezirci’ye göre,
Canesever’in şiirlerinin maddeyle ilgisi üç yol ile bulunabilir:
1-İnsan gerçeğinden kaçarak eşyaya
büyük yer vermek, insana ve onun yaşantısına ilişkin sözcüklere çok az yer
vermek (Bezirci 1958: 11). Bu yüzden Yerçekimli Karanfil’deki
sözcüklerin tek tek sayılarak tasnif edilmesi gerekir. Bezirci (1958: 11) de
tam bunu yapar: “… kitaptaki 1734 sözcükten (isim, sıfat, fiil ve zamirden)
822’sinin (%47) insanla, 376’sının (%21) tabiatla, 242’sinin (%13) eşyayla,
65’inin (%3) bilim, felsefe ve sanatla ilgili olduğunu görüyoruz.” (s.11) Asım
Bezirci, bu yöntemin tartışmaya açık olduğunun farkındadır: “Bazı kimselerin bu
rakamlama işine takılacaklarını biliyorum. Oysaki, yargıların nesnel temellere
oturtmak yönünden böylesi bir tutumun yararlığı ortadadır.”
2- Asım Bezirci, Edip Cansever’in
şiirlerindeki tamlamaları maddeyle ilişkisi bakımından inceler ve tasnif eder,
çeşitli sayısal verilerle yargılarını destekler.[1]
a)
Sıfat
tamlamaları: 115 tamlama. Bunlar da kendi içinde üçe ayrılır.
Nesnel sıfat +
Nesnel isim: 85 tamlama (%74)
Öznel sıfat +
Nesnel isim: %22
Nesnel sıfat +
Öznel isim: 5 tamlama (%4)
b)
İsim
Tamlamaları
Nesnel isim +
Nesnel sıfat: 59 tamlama (%75)
Öznel isim +
Nesnel isim: 11 tamlama (% 18)
Nesnel isim + Öznel isim: 7 tamlama
(%7)
Cemal Süreya
(1958: 7), Asım Bezirci’nin yönteminin edebi eleştiriyi mekanikleştireceğini ve
anlamlı sonuçların ortaya çıkmayacağını ifade eden bir yazı kaleme alır. Cemal
Süreya istatistik çalışmasını kastederek şu görüşlere yer verir:
“Diyorum, eleştirmede
istatistik metodu şiir için pek önemli değil. Yeni şiir içinse, hiç. Ben bunu
diyorum ya şu sıralar şiirde çözümlemeyi kaba bir sınıflama ölçüsüne indiren
arkadaşlar çoğalıyor. Şiiri sadece mekanik kuruluşu ile ele alıyor, ufak
parçalar üstünde çalışmaktan çok hoşlanıyorlar. Ya kelimeler arasında çok
görünür ilgi ve bağıntılar kurmak ya da kelimeleri saymak onların işi. Ayrıca
şiire sağlam bir giriş noktası elde edemedikleri için sık sık yanlışlara
düşüyorlar. Gerçi bu yolla da bir takım gerçekler bulunmaz, bir takım sonuçlara
varılmaz değil. Ancak o gerçekler, sonuçlar şiirin düzyazı olarak gerçekleri,
sonuçları olacaktır. (…) Yeni şiiri, kuruluş, var oluş, etki alış sebeplerine
yan çizerek, istatistikle açıklamaya kalkmak, o şiirin üstüne yeterince
bilgimiz olmadığını ortaya koymaz mı acaba?
Hele hangi şairin hangi şairi kullandığı sorularını bu metodla
ilgilendirmek eleştirmeciyi yanlış sonuçlara götürebilir. Söz gelimi,
sırasında, Aragon’un bir çiçek demeti olarak özetlediklerini şiirin çöp sepetine atmayı gerektirebilir.”
Cemal Süreya,
yukarıda alıntıladığımız görüşleriyle istatistiksel yöntemi tamamen reddeder. Eliot
(1988: 126) da biçimciliğin hem sanat eserinde hem de eleştiride aşırıya
vardırılmasına karşıdır: “Şiirde biçemin her şey olduğu sanılır. Bu hiç doğru
değildir.” Öte yandan formalist eleştiriyi kabul eden ve uygulayan
eleştirmenler de pek çok eleştiriye maruz kaldıkları kimi Marksist
eleştirmenler öz eleştiri dahi yapmışlardır. Soğuk savaş yıllarında formalist
eleştiri, edebi eleştiriyi tamamen maddeleştirip ele aldığı için sanatçılar ve
araştırmacılar tarafından genellikle yadırganmıştır. Esasında Sezai Karakoç ve
Cemal Süreya’nın karşı cephede yer almasının önemli bir sebebi budur. Hatta Metin And, Pierre Guiraud’nun Valéry
üzerine yaptığı istatistiksel çalışmadan etkilenip bunu bir süre Türk
edebiyatına uygulamış; fakat daha sonra bu yöntemden vazgeçmiştir. Tartışmada
Asım Bezirci ve Ülkü Tamer istatistiksel metodu savunurlar. Hüseyin Cöntürk ise
bir bakıma ara bulucu olarak davranır. İstatistiksel yöntemin olumlu ve olumsuz yönlerini belirterek bunun
edebiyat eleştirisindeki yerini saptamaya çalışır. Söz gelimi A. M. Rousseau
(1994: 151) gibi karşılaştırmalı edebiyat araştırmacıları “stylistic analyse”
ya da istatistiksel metodu anlamsız bulur:
“Çoğu bilim dalı, konularını ölçülebilir miktarlara indirgemekle,
hipotezin deney yoluyla gerçekleştirilmesiyle diğerlerinden ayrılır. Bu sonuncu
avantaj, insan bilimlerini genellikle, edebiyat bilimini ise sürekli reddeder.
Sayıların yaygın kullanımına gelince: Bir metnin dile sığmaz güzelliğini, uzun
zaman saçma ve kuruntuya dayanan bir uğraş olan basit rakamlara indirgemek
niye? Hem geleneklere girmiş olan istatistik sayesinde kendisine günah ya da etkisiz görüntüsü mü
verecekti?”
Ülkü
Tamer, Sezai Karakoç’un “Tilki” başlıklı yazısına ikinci bir yazıyla yanıt
verir. Tamer (1958b), Karakoç’un Claudel
çevirisinde yer alan “Kutsal” ifadesiyle kendi şiirindeki “Kutsal (At)”
sözcüklerine neden o kadar yer verdiğini sorarak her şairde etkilenmenin olağan
olduğunu dile getirmektedir. Karakoç’un kendisinin bir çok ifadesini yanlış
anladığını belirten Tamer (1958b), onun “evhamlı” olduğunu savunmaktadır.
Karakoç’un kendisi ve Arif Yalçın’ı Cansever’in fedaisi olarak
değerlendirdiğini dile getiren Tamer (1958b), “... Tilki’den anlaşılıyor ki
bizi kendine karşı sanan Karakoç, herkesten önce kendine karşıdır.” (s.11) der.
Hüseyin
Cöntürk de, Sezai Karakoç’un “Bir Materyalist Şair” başlıklı yazısı sonrasında
ortaya çıkan tartışma üzerine bir yazı kaleme alır. Asım Bezirci’nin “Bir Materyalist Şiir” başlıklı yazısında,
istatistiklere dayanan “stylistic” usul kullandığını söyleyen Cöntürk (1958),
bu eleştirme yöntemini açıklamaktadır. Söz konusu eleştirme yöntemini
kelimeleri saymaya dayanan yöntem olarak değerlendiren Cöntürk, istatistiksel
yöntemi ilk defa sınırlı da olsa Metin
And’ın kullandığını dile getirmektedir. Ona
göre, istatistiksel yöntem göreliğe dayanır. Salt rakamları bulup ortaya
çıkarmak bir işe yaramaz. Onun için elde genel dile ait bazı hazır
istatistiksel verilere ihtiyaç vardır. Dolayısıyla istatistiksel metot için
önemli olan bir karşılaştırma zorunluluğudur. Edip Cansever’in şiirlerinin
materyalist olup olmaması yine bir karşılaştırma sonucu ortaya çıkar. Edip
Cansever’de eğer %25 maddeci kelime varsa ve öteki şairlerde %24 varsa; Edip
Cansever öteki şairlere göre materyalist sayılır. Hüseyin Cöntürk (1958: 9)
Cemal Süreya’nın yöntemi bütünüyle reddeden tavrını da desteklememiştir: “Genel
olarak denilebilir ki, Süreya, Acarı’nın
uyguladığı usulün sakıncalarını iyi görebiliyor. Ama bu usulün başardığı
işleri de fazla küçümsemişe benziyor. Ayrıca, usulün yetkinliği ile onu
uygulayanların yetkinliğini birbirine karıştırıyor.”
Sezai
Karakoç da Hüseyin Cöntürk gibi Asım Bezirci’nin “Bir Materyalist Şair”
başlıklı yazısındaki istatistiksel yöntemi eleştirir. Karakoç (1958e: 7), Bezirci’nin
kullandığı istatistiksel yöntem için şu görüşlere yer vermektedir:
“İstatistik metot, tanımlara, sınıflamalara,
yorumlara dayanıyor. Tanımlar, yanlışı, sınıflamalar eksik, yorum da kötü oldu
mu, çok gülünç sonuçlara varabiliriz. Fordun zincirine benzer istatistik metot!
Düzgün işledikçe, bir ucundan ne verdin mi, neyi kaptırdın mı, öbür ucundan o,
istediğin biçimde çıkar. Ufak bir aksaklık oldu mu, çıkan şey acayip kaos ya da
garibe olur (…) Üstelik bu metot, kötü niyete en elverişli metottur. Ölçüler
kafamızda olduğuna göre, istediğimiz istatistik sonuçları çıkarmak ve
hecelediğimiz şiiri istediğimiz yoruma sokmak, işten bile değildir (…) Edip
Cansever’in şiirinin, istatistikle materyalist olmadığını bulan(!) Bay Acarı
(Peki materyalist değil de nedir, o niçin, söylemiyor), kitaptaki kelimelerin
822’sinin (dikkat 820 ya ortalama 800 değil de 822; bayımızın o denli ayarı
tamdır!) insanlarla ilgili olduğunu söylüyor. Bir kelimenin insanla ilgili
olduğunu belirten soyut bir kural konulabilir mi? Hiç şüphe etmiyorum ki Bay
Acarı, bu nüfus sayımını yaparken bir sezgiyle, Cansever’in öteden beri şiirini
okuya okuya edindiği konuyla çalışmıştır. Yani özneldir, kişiseldir. İşte
istatistik metodun püf noktası... ”
Tartışmanın
son yazısını Metin And yazar. O “Bir Materyalist Şair” konulu tartışmalara
“Dışarıdan Birisi” adlı yazısıyla katılır. Metin And (1958), Sezai Karakoç’un
19 Ekim 1958 tarihli Pazar Postası’nın 42. sayısında yayımlanan “Mösyö
İstatistik” yazısını ilgiyle okuduğunu belirterek, Asım Bezirci’nin ise edebî
tenkitte sayıların çekiciliğine
kapıldığını dile getirmektedir. “Bu bakımdan şimdiki uğraşım ne olursa olsun
kelime saymanlığı birliğinin bir eski üyesi sayılırım; tartışmanın bu kesiminde
benim de söyleyecek bir çift sözüm var” diyen And, kendisine daha önceki bir
tartışmada Pazar Postası yazarlarından birinin “İstatistikçi Bay And” (Duru
1956: 7) denilmesini yadırgadığını dile getirmektedir. İstatistik yönteminin
diğer şiir çözümleme yöntemlerinden aşağı olmadığını belirten And (1958: 7),
“Bu yöntemin ne ölçüde, ne yaygın uygulandığını, bu işin ustası Pierre Guiraud’nun
hazırladığı <<Bibliographie de la Statistique Linguistique>> adlı,
içinde 1500’e yakın önemli incelemesinin künyesi bulunan bibliyografya
uyarmıştı.” demektedir.
Guiraud’nun
Valéry’yi de bu yöntemle incelediği Langage et Versification d’Aprés
l’Oeuvre de Paul Valéry adlı eserinin de kendisini bu yöntemin doğruluğuna
inandırdığını belirten And (1958), şiirin zaten hiçbir yöntemle incelenmesinin
mümkün olmadığını; şiirin anlaşılmasında çeşitli yöntemlerin gücünün
yadsınmasının doğru olmadığını ifade etmektedir. Ancak Metin And, istatistiksel
metodun başlı başına kelime sayılarak başarıya ulaşamayacağını ifade eder.
İstatistiksel metodun başarıya ulaşması için Türkçede genel sözlüğün bir
frekans çizelgesi ile edebi eserlerde söz ve sözcük gruplarının
tekrarlanışlarını ayrıntısıyla işleyen bir çizelgenin bulunması gerektiğini
savunur. Sezai Karakoç’un görüşlerine yöntemi bütünüyle reddettiği için katılmadığını
belirten And; ancak Asım Bezirci’yi bu yöntemi uygulayışı nedeniyle
eleştirmesini haklı bulduğunu dile getirmektedir.
SONUÇ
Türk
Edebiyatında “stylstic analyse” içinde değerlendirilebilecek istatistiksel
yöntem ve İkinci Yeni şiirinin Materyalist Şiir-Şair tartışmaları, gerçekte bir
formalizm veya Rus biçimciliği tartışmasıdır. Tartışmanın bir yanında yer alan
Edip Cansever, Asım Bezirci ve Ülkü Tamer eserleri ve eleştirileri bakımından
formalizme daha yakın dururken Sezai Karakoç ve Cemal Süreya istatistiksel
yöntemi reddeder. Onlar, bu yöntemin her şeye uygulanamayacağını ve her zaman
doğru sonucu ortaya koymayacağını dile getirmişlerdir. Metin and ise bir
zamanlar bu metodu fazlaca kullandığını fakat istatistiksel yöntemden Türkçenin
frekans çizelgeleri gibi kimi verilerin bulunmaması nedeniyle zamanla
vazgeçtiğini belirtmiştir. Hüseyin
Cöntürk ise bu ünlü tartışmada bir bakıma ara buluculuk yapar; istatistiksel
yöntemin olumlu ve olumsuz yanlarını ortaya koyar. Yaptığımız araştırmalar
neticesindeki kanaatimize göre de Hüseyin Cöntürk ve Metin And’ın yaklaşımları,
“stylistic analyse” metodu açısından daha kabul edilebilir görünmektedir.
KAYNAKLAR
ABRAMS,
M.H. (1999), A Glossary of Literary Terms, Heine&Heine Thomson Learning, Massachusetts
AND, Metin (1958), “Dışardan Birisi”, Pazar Postası, S.
43, 26 Ekim 1958, ss.7-8
BEZİRCİ,
Asım (1958), “Bir Materyalist Şair”, Pazar
Postası, S. 33, 17 Ağustos 1958, ss.10-11-12-13
CANSEVER,
Edip (2011), Sonrası Kalır I, YKY, İstanbul
CANSEVER,
Edip (1957), “Ey”, Pazar Postası, S.47, 1 Aralık 1957, s.12
CANSEVER,
Edip (1951), “Pencere”, Pazar Postası, S.24, 15 Temmuz 1951, s.12
CEMAL SÜREYA (1958), “Şiiri
Unutanlar”, Pazar Postası, S. 34, 24 Ağustos 1958, s.7
CÖNTÜRK,
Hüseyin (1958), “Dergileri Okurken: Bir eleştirel usul”, Pazar Postası,
S. 35, 31 Ağustos 1958, s.9
DURU,
Orhan (1956), “İstatistikçi Bay And”, Pazar Postası, S. 3, 15 Ocak 1956,
s.7
KARACA,
Alaattin (2005), İkinci Yeni Poetikası, Hece Yayınları, Ankara
KARAKOÇ, Sezai (1958a), “Bir
Materyalist Şiir”, Pazar Postası, S. 17, 27 Nisan 1958, s.8
KARAKOÇ, Sezai (1958d), “Noktalar: Tilki”, Pazar Postası, S.
32, 10 Ağustos 1958, ss.7-8
KARAKOÇ, Sezai(1958b), “Bir Materyalist Şiir”, Pazar Postası,
S. 18, 4 Mayıs 1958, s.7
KARAKOÇ,
Sezai(1958c),
“Nokta-Eleştirmeciler:Vesikalar”, Pazar Postası, S. 27, 6 Temmuz
1958, s.11
KARAKOÇ,
Sezai(1958e), “Varan Üç: Mösyö
İstatistik”, Pazar Postası, S. 42, 19 Ekim 1958, ss.7-8
KORKMAZ, Ferhat (2010), İkinci
Yeni Limanı Pazar Postası, Bizim Büro Yayınları, Ankara
MORAN, Berna (2010), Edebiyat
Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, İstanbul
ROUSSEAU,
A. M. ve CI. Pichois (1994), Karşılaştırmalı Edebiyat, Çeviren: Mehmet
YAZGAN, MEB Yayınları, Ankara
SONG,
Shenli (2009), “A Stylistic Analysis of “Miss Brill” by
Katherine Mansfield”, Review of European Studies, Vol.1, No:2,
ss.117-129
TAMER,
Ülkü (1958a), “Karakoç’un Yanıldığı”, Pazar Postası, S. 28, 13 Temmuz
1958, s.10
TAMER, Ülkü(1958b), “Karakoç kendine karşı”, Pazar Postası,
S. 34, 24 Ağustos 1958, s.11
“Shelley and Stylistics: Analysis of
his Poems and Philosophy of Language”, Erişim
Tarihi: 09.09.2011[http://edcalamia.livejournal.com/28176.html]
[1]
Asım Bezirci’nin tamlamaları sayarken şu ayrıntıları ortaya koyar.
a) Sıfat tamlamaları :
Sıfat
tamlamalarını - 115 tamlama var kitapta - bu bakımdan üçe ayırmak yerinde olur.
1. Nesnel sıfat + nesnel
İsim.
Bunlar,
nesnel (somut) isimlere nesnel (objectif) özellikler veren sıfat
tamlamalarıdır. Canscver'de bu biçim tamlamalar büyük bir yer tutmaktadır (85
tane, yani tamlamaların % 74 ü). Demek ki Cansever, öznel (ruhsal, soyut)
gerçekleri nesnel sıfatlarla maddileştirmek, eşyalaştırmak, nesnelleştirmek eğilimi
taşımıyor. Karakoç'un düşüncesine uymıyan bir düzlemde yürüyor. Üstelik bu
tamlamalar gerçeğin niteliklerine uyuyor çoğunca, tabiilikten pek ayrılmıyor :
«Ayaksız iskemle, kirli yer, gebe karın, çıplacık baş, haşlanmış pirinç, açık
ağız, keskince diş, sulanmış peynir, çekik gözlü insan...» gibi.
Bununla
beraber, az da olsa (13 tane), gerçeği değiştiren tamlamalar yapmaktan da seri
kalmıyor Cansever. Bunların bir kısmı (yılan yılan çinko, eli görünen buz dağı.
çocuklu göz. kıvrak gemi. ipi kopmuş gökyüzü ... gibi) varlıklara, eşyaya bir
canlılık, insanilik veriyor. Bir kısmı ise (tuzlu bakış, ateşten göz, altın
ayak, sudan göz gibi), tersine, maddileştiriyor canlı nesneleri. Ama, dediğim
gibi. bunlar pek azınlıkta kalıyor.
2. Öznel sıfat + nesnel
İsim.
Bunlar
nesnel gerçeklere Öznel (soyut ya da ruhsal) Özellikler veren tamlamalardır.
Cansever. maddeci şiir anlayışına uymıyan bu tamlamaları kurmaktan çekinmiyor.
Böy-lece. Karakoç'un sanısını yıkmış oluyor. Çünkü, «akıllı taraf, bilisiz
ağaç. delice gidiş, umuttan yuvar, rahat gökyüzü, uysal el. akılsız çiçek,
korkuya sığınmış çığlık, alımlı balkoan gibi tamlamalar (yani tamlamaların % 23
ü) buna güzel birer örnektir.
3. Nesnel sıfat + öznel isim.
Bunlar
öznel gerçekleri nesnel (somut, bir bakının maddi) kılan tamlamalardır.
Karakoç'un varsayımı (faraziyesi) doğru ise. Cansever’in en çok bu çeşit
tamlamalar yapması gerekir. Gelgeldim, bütün kitapta bu özelliği taşıyan, bir
ya da iki tamlama var : «Yusyuvarlak kişilik» gibi. Öbür tamlamalar, yukarda da
belirtildiği üzere başka biçimde
tamlamalardır. Demek ki Karakoç’un bu konudaki bildirisi yanlıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder