31 Mayıs 2016 Salı

“MATERYALİST ŞİİR-ŞAİR” TARTIŞMALARI VE EDEBİ ELEŞTİRİDE İSTATİSTİKSEL METOT

YAYIN YERİ: KORKMAZ FERHAT (2011). Materyalist Şiir-Şair Tartışmaları ve Edebi Eleştiride İstatistiksel Metot. II. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu (Dil ve Üslûp Incelemeleri), 2(1), ss. 739-752.



“MATERYALİST ŞİİR-ŞAİR” TARTIŞMALARI VE EDEBİ ELEŞTİRİDE İSTATİSTİKSEL METOT
ÖZET
İkinci Yeni şiiri, Türk edebiyatına getirdiği pek çok yenilikle anılmaktadır. Özellikle I. Dünya Savaşı sonrasında  Avrupa’da ortaya çıkmaya başlayan ve II. Dünya Savaşı yıllarında zirve yapan soyut sanat, edebiyat versiyonu olarak Türk şiirinde kendini ilkin Demokrat Parti döneminde İkinci Yeni hareketinde göstermiştir. İkinci Yeni, şiire getirdiği yeni imkânlar ve anlamsızlık konusu etrafında şüphesiz ki pek çok tartışmaya sebep olur. Şiir dilindeki sessel, yazımsal, sözdizimsel ve sözcüksel sapmalar; alışılmamış bağdaştırmalar, anlamsızlık ve bilinçaltı gibi başlıklar bakımından İkinci Yeni hareketi, Türk şiirinin çok önemli bir kırılma noktasıdır. Sezai Karakoç’un, Edip Cansever’in Yerçekimli Karanfil adlı şiir kitabına eleştiri olarak yazdığı ve Pazar Postası’nda çıkan “Bir Materyalist Şiir” başlıklı yazısı İkinci Yeni şiirinin en ünlü tartışmalarından birini başlatır. Bu çerçevede gelişen tartışmaya Asım Bezirci, Hüseyin Cöntürk, Cemal Süreya ve Ülkü Tamer gibi pek çok eleştirmen ve şair katılır. Böylelikle “Materyalist Şiir-Şair” bağlamında edebi eleştiride istatistiksel metot tartışmaya açılır. Çalışmamızda, “Materyalist Şiir-Şair” konusundan hareketle edebi eleştiride istatistiksel metot ele alınacaktır.

“MATERIALIST POETRY-POEM” DISCUSSIONS AND STATISTICAL METHOD IN LITERARY CRITICISM
ABSTRACT
İkinci Yeni poetry has continued to be remembered with its plenty of innovation that brought to the Turkish literature. Especially, after  the World War I abstract art, beginning to appear in the Europe  and making its summit  during the years of World War II , firstly shows itself in the Demokrat Party era as a new literature version by İkinci Yeni movement in the Turkish poetry. İkinci Yeni, without a doubt, causes plenty of discussions about its new facilities and the subject of inanity. İkinci Yeni movement is a very important breaking point of Turkish poetry with regard to the subject like vocal, editorial, syntactic and lexical deviation in poetic language; unaccustomed reconciles, inanity and subconscious. “One Materialist Poetry” published by Pazar Postası and written by Sezai Karakoç as an article to criticize Edip Cansever’s book of poetry called Yerçekimli Karanfil starts one of the most famous discussions of the poetry of İkinci Yeni. Most critics and poets like Asım Bezirci, Hüseyin Cöntürk, Cemal Süreya and Ülkü Tamer take part in the discussion progressing in this frame. Thus, in the context of “Materialist poetry-poet”, statistical method is opened to discussion in the literary criticism. In our study,starting with the subject of “Materialist poetry-poet”, statistical method in literary criticism which is the topic of this discussion  will be handled.

















Sezai Karakoç’un Edip Cansever’in şiir sanatı ve Yerçekimli Karanfil adlı eseri üzerine yazdığı ünlü “Bir Materyalist Şiir” adlı yazısı İkinci Yeni şiirinin en uzun ve kapsamlı tartışmasını başlatır. Bu tartışmada formalist edebiyat eleştirisi ele alınır. 1950’li yıllardan itibaren Roman Jakobson  gibi Rus formalistleri ve Avrupalı Yapısalcılar tarafından geliştirilen edebi eleştiri metodu olan “Stylistic Analyse”, tarafsızlığı ve bilimselliği esas alır (Abrams 1999: 305). Stilistik analiz metodu bir bakıma biçimcilik anlayışından kaynaklanmıştır. Bununla beraber, yöntem pek çok eleştiriye maruz kalmıştır. Nedeni ise eleştiriyi mekanikleştirip anlamsızlığa itmesidir. Paul Valery ve Shakespeare gibi şairlerin eserleri hemen daima istatistik olarak incelenmiştir. Söz gelimi Shakespeare eserlerinde kaç defa aşk sözcüğünü kullanmıştır ya da Valery’nin şiirlerindeki predikatların sayısı kaçtır?  Bunlar eleştirmenlerde merak konusu olur, oysa bir şairin veya bir yazarın bir kelimeyi ne sıklıkta kullandığı bazı eleştirmenler açısından çok anlamlı olmayabilir. Edebi eleştiride istatistiksel metot ister benimsensin ister benimsenmesin  Rus biçimciliğinin veya yeni eleştiri metodunun bir parçası olarak değerlendirilmektedir.
 “Materyalist Şiir-Şair Tartışması” 1950’li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni hareketinin en  uzun süre devam eden tartışmasıdır. 27 Nisan 1958 tarihinde Pazar Postası gazetesinde başlayan tartışma, Metin And’ın 26 Ekim 1958’de yayımlanan “Dışarıdan Birisi” adlı yazısıyla sona erer. Yani tartışma altı ay boyunca gündemde kalmıştır. Pazar Postası’ndaki tartışmalara genellikle bir-kaç ay yer verilir. Elbette bu durum, Pazar Postası’nın İkinci Yeni hareketi açısından bir platform olmasına bağlanabilir (Korkmaz 2010: 281)
Tartışma, İkinci Yeni şiirinin poetik uzlaşmazlığını yansıttığı gibi, dünya edebiyatlarında yeni geliştirilen eleştiri metodunu içermesi bakımından son derece değerlidir. Biçimci eleştiri kuramları tarafsızlığı ve bilimselliği temel amaç edindiği için zaman zaman bu eleştiride anlam bağlarından koparılmış kuru bilgilerin değerlendirilmesi gibi uç noktalara da varılmıştır. İkinci Yeni şiiri de yer yer anlamsızlık ve alışılmamış bağdaştırmalar bakımından bu eleştiriye müsait hale geldiği düşünülmüş ve Asım Bezirci gibi kimi eleştirmenler sayısal veriler aracılığıyla bu şiiri değerlendirmişlerdir. “Stylistic Analyse” metodu içinde değerlendirilen bir eleştiri biçimi olan “İstatistiksel Yöntem” Türk Edebiyatında ilk olarak Metin And tarafından kullanılmıştır. Fakat Metin And, çeşitli eksiklikler nedeniyle kimi çıkmazlarla karşılaştığı için istatistiksel eleştiri metodundan vazgeçtiğini duyurmuştur. (And 1958: 7).
Stilistik analiz yöntemi bir edebi metni genel olarak altı bakımından inceler. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
1.      Cohesion Analysis (Uyum Analizi)
2.      Perpective Analysis (Bakış Açısı Analizi)
3.      Type of Speech Analysis (Cümle Analizi)
4.      Verb Analysis (Eylem Analizi)
5.      Diction and Word Analysis (Kelime Seçimi ve Linguistik Analiz)
6.      Metaphor Analysis (Metafor Analizi)
Sezai Karakoç (1958a: 8), tartışmayı başlatan ilk yazısında, Edip Cansever’in materyalist şiir yazdığını ifade ederek şiirlerinde yalnızca maddeyi ele aldığını, eşyanın mistik ya da ruhi yönüne değinmediğini dile getirmektedir: “Ünlü Fransız kritikçisi G. Picon, <<Materyalist bir şiir olamaz.>> diyor. Çünkü: materyalizmin atmosferinde şiire yer yok. Şiir soluk alamaz ve ölür. Çıkış noktaları, büyüyüş ve gelişme şartları ayrı, şiirin ve materyalizmin. Bu hüküm nereye kadar doğru, bir şey demezse de, materyalist bir şiir olsa olsa, Yerçekimli Karanfil’deki gibi olur.”
            Edip Cansever’in eşyanın materyal olan yanıyla ilgilendiğini dile getiren Karakoç, onun mistik bir şair olmadığını “Ey” şiirindeki kimi dizelerle savunmaktadır:
“Sen usul, ben yavaş, kime yaraşır bu sessizlik?
Kim biner bu gemiye insandan kıyılar yapılırken
Yetmez mi dalgası vursundu azıcık gözlerimize
Gözlerin gözlerime; siz bak ey!
            (…)
            Sen usul, ben yavaş, kime yaraşır bu sessizlik?
            Kim biner bu gemiye insandan kıyılar yapılırken” (Cansever 1957: 12)

            Bu dizelerle görüşlerine temel dayanak yapan Karakoç(1958a: 8), sözlerini şöyle sürdürmektedir: “Mistisizm eşyanın ötesindeki gerçeği arar, belki eşyadan geçerek. Cansever’e göre ise, gerçek maddedir, eşyadır. Şiirinde eşya çıplak bir madde, negatif bir şimdiki zamandır. Eşyanın hafızası, geçmiş zamanı ve geleceği yoktur. Cansever, Tanrıdan hiç, hatta inkâr için bile söz açmaz. Materyalizme kuşkuların en güçlü ve en pozitifini yönelten ölümü, inkârla yetinir İnsan bile bir maddesel motif olarak girer şiire.”
            Eşyanın Yerçekimli Karanfil’de insan için bir fon olmaktan çıkarak başına buyruk olduğunu ifade eden Karakoç (1958a: 8), söz konusu eserde eşyayla insan arasında nitelik değil bir nicelik ilgisi olduğunu dile getirmektedir. Sezai Karakoç’un eleştirisi, Cansever’in şiirlerinde takındığı materyalist tavra  yöneliktir. Bu açıdan insanla ilgilenip ilgilenmemesi Karakoç için önemli değildir.
“Cansever’in insan kuramı bence <<çokçu>>luktur. Çoğa övgü diye de özetlenebilir. Bu kadarla yetinir ve ileri gitmez. Çünkü: biraz kurcalansa bu, altından insana eğilme zorunluluğu çıkacaktır. Bu da, maddeci şairin işi değildir. Onu belki toplumcu sayacaksınız. Ben de uzun zaman bu şiirleri toplumcu saydım. Ama değil. Toplumcuların da insanla uğraştığını, insanı belli bir nitelikte donatma ilkelerini unutmayalım.  Cansever toplumcu olmaktan çok <<çokçu>>dur.”
            Cansever’in maddeciliğiyle Batı şiirinde de karşılaşılmadığını belirten Karakoç (1958a: 8), materyalizmin yayıcısı değil uygulayıcısı olduğunu savunmaktadır: “Aşkın onca anlaşılır yanı <<kasıkları oğmak’tır, çok çok sevişmektir. Sevişmek.>> Çünkü: ancak sevişmekte insanların madde yakınlaşmalarına yer vardır. Maddeden başka hiçbir şeye inanmamanın bu noktaya varışına batı şiirinde de rastlanmaz.”
            Burada dikkati çeken en önemli ifade çokçuluktur. Bu da kitabi dinlerdeki tek Tanrı inancını inkâr olarak değerlendirilir ve materyalizme kapı aralar. Bu açıdan Cansever de şiirini maddeci olarak örer: (1958b: 7)
“Şiir, bir kere maddeci olunca, madde nitelikleriyle yüklenecek, maddenin ne ve nasıl olabileceğini arayacak, deneyecek, madde değişimlerinin gelişimiyle kurulacaktır. Madde dizilir (dizilmiş kutu), bükülür (bükülmüş teneke), yuvarlak olur (çok yuvarlak bir masa, yusyuvarlak bir kişilik ediniyor, balon çok önemli bir yuvarlaktır), çok olur, az olur (çok isimli bir çay; bir karanfil çok, bir karanfil azala azala) ve büyük, küçük, derin, dolgun (dolgunluk kuşları), doygun olur.”
            Sezai Karakoç (1958b: 7) , Cansever’in şiirini kurmasını şu şekilde açıklamaktadır:
“Bir iki madde alınıyor, nitelikleri ve olabilirlikleri, fiil çekimi gibi çeşitlendiriliyor. Sonra bir adım daha atılıyor, maddeden çok maddeci olunarak alınıyor. Canlılar, madde bakımından çözümleniyor. Analiz: İşte birinci metod.(...) Çözümleme gittikçe <<soyutlama>> oluyor. Yeni resmin çağrışım yönteminden faydalanılıyor bu ara. Madde üzerinde küçük küçük soyut güzellik farkları yakalayabiliyoruz. Şairin maddeden kaçanı bile, bir masaya yatırarak parçalamak, bir maddeyi indirmek, soyutlamak gereğini duyduğunu sezimliyoruz. İkinci metod zayıf bir çizgi halinde de olsa, madde niteliklerini çoğaltma eğilimi seçiliyor Cansever’in ve seçiliyor yaratılış yolu labirentleri... Orhan Veli, gerçekçi ve toplumcuydu. Oktay Rifat ve Melih Cevdet toplumculukları uğruna gerçekçiliği harcayan şairler... Cansever bu temelden çıkar; alır bu şiiri (materyalize) eder. Yerçekimli Karanfil: << Bir çift güvercin havalansa, Yanık yanık koksa karanfil>> şiiriyle başlar. << Yerçekimli Karanfil>>, << Güneşin Yazdığı>>, << Kaybola>> bu etkiyle yazılan iyi örnekler. Ama daha sonra kitap bütün bütün materyalcilik oynar. Gerçi bu kadar özel şartlı bir şiirle uğraşmak her yiğidin işi değil ama, şairin sorumu güç alanda  azalmaz, belki başarısı, büyük ve köklü değer yargıları çeker.”
            Karakoç’un bu eleştirileri dikkatle incelendiğinde, poetik görüşlerini hareket noktası kabul ederek eleştiri yaptığı görülür. Onun poetikası, tıpkı Necip Fazıl’ınki gibi temel olarak İslam dininin referans kabul edilmesiyle açıklanabilir (Karaca 2005: 257). Dolayısıyla Karakoç’un eleştirileri, Marksist dünya görüşüne ve edebiyatı mânâdan sıyıran mekanik eleştiri anlayışına bir karşı koyuştur.   Karakoç (1958b: 7), Cansever’in kurduğu şiir için “düşey gidişteki yer” olarak niteler. İlhan Berk, Turgut Uyar, Cemal Süreya’nın şiirlerinin ise “yatay durum” da olduğunu dile getirir. Bu sebeple Karakoç, Edip Cansever’in adı geçen İkinci Yeni şairlerine öykündüğünü ifade eder:
Turgut Uyar’a öykündüğü şiir “Yangın”dır:
“Beni seviyorsanız dikkat! köşe başındaki camcıya sorun
O ne derse doğrudur, dalga geçmeyin adamla
Üstelik beni sevmek haşlanmış pirinçleri beyazlatır. Günaydın!
Sabahlarınız gibidir beni sevmek, horozun renkleri gibidir
Beni sevdiniz mi? yangındır artık parmaklarınız.” (Cansever 2011: 98)

İlhan Berk’e sentaks bakımından öykündüğü şiir “Kesin”dir:
“Gözlerim bir bağlın onu tutma denizlerinde
Gözlerim bir balığın.
Bir balık ellerimde,
Balıktan bir göz ellerimde;
Kirpiksiz, tuzlu, kesin
Bakışları günlerce” (Cansever 2011: 95)
Yine Edip Cansever, mısra bağlantıları bakımından Cemal Süreya’ya “Yerçekimli Karanfil” şiiriyle öykünmüştür:
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte 
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel 
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor 
Derken karanfil elden ele.
(Cansever 2011: 103)
            Aynı yazının devamında Cansever’in Garip hareketinden farklılaştığını ve koptuğunu dile getiren Sezai Karakoç, yeni hareketin kurucusu ve yürütücüsü olmadığını, yeni şiirin güçlüğünden ötürü bu durumdan yararlandığını ifade etmektedir.  “Böylece baştan sona Cansever’in şiiri, iki yenilik akımında bağımsız bir kişilik, değişkenlik göstermiş olacak, hep öncekilerin ve sonrakilerin fonksiyonu olmaktan öteye geçemiyecek, tek şansı, bu fonksiyonu, pek başkalarının at oynatamadığı bir taşlık alanda çizmekten başka bir şey olmayacak.” (Karakoç 1958b: 7) Oktay Rifat’ın yenilik olsun diye Perçemli Sokak’ı yayımladığını savunan Sezai Karakoç, Cansever’in “Bakmalar Denizi”ni Yerçekimli Karanfil’e ek yaptığını, halbuki bu ekin Perçemli Sokak’a daha uygun düşeceğini belirtmektir. Bu son eleştiriler, Karakoç tarafından Edip Cansever’in İkinci Yeni şiirinin dışına itilmesi sonucunu çıkarır. Oysa bu görüşler, İkinci Yeni şiirinin poetik görüşler ve şiir kurma tarzı bakımından hareketin bir orkestra olması gerçeğini perdeler. Hatta günümüzde yapılan bütün araştırmalar, Edip Cansever’in İkinci Yeni’nin değişmez figürlerinden biri olduğunu kanıtlamaktadır. Karakoç’un İkinci Yeni’yi monist bir poetik yaklaşımla değerlendirdiği için eleştirisinde aceleci davrandığı sonucuna ulaşabiliriz.
            Sezai Karakoç, Yeditepe dergisinin, kendisinin “Edip Cansever’in şiirinde yenilerin etkisinin gittikçe arttığı” yönündeki görüşünün “müneccimlik” olarak değerlendirilmesi nedeniyle bir yazı daha kaleme alır. Ozanın, büyücünün değişmiş hali olduğunu, dolayısıyla eleştirmeninin de müneccimin değişmiş hali olabileceğini belirten Karakoç (1958c), yine de kesin konuşmadığını ve geleceğe ait hükümlerde bulunmadığını ifade etmektedir (s.11). Karakoç (1958c) Cansever’in şiirinde yenilerin etkisinin arttığı yönündeki görüşünü, Cemal Süreya’nın “Sürek Avı” adlı şiiriyle yine Cansever’in “Bir Ay Aldım Diyarbakırdan, Tokatta Biri Öldü O Zaman” adlı şiirinin benzerlikler taşıdığını hâlâ savunduğunu ve iddiasının doğru olduğunu dile getirmektedir.
Sezai Karakoç’un, Edip Cansever’in hakkını yediğini belirten Ülkü Tamer (1958) de tartışmaya katılır. “Bir Materyalist Şair” yazısında Cansever’in Cemal Süreya ve Turgut Uyar’dan bir etki taşımadığı görüşünü dile getiren bir yazı kaleme alır. Tamer (1958a), Edip Cansever’in şiirindeki “balık” sözcüklerinin  Cemal Süreya ile Turgut Uyar’a ait dizelerde geçen “balık” sözcüklerinden farklı olduğunu dile getirmektedir.  Ona göre, Karakoç’un görüşünü doğrulaması için Homeros’tan Necmettin Çanga’ya kadar her şaire ait balıklı dizeleri göstermesi gerekmektedir. Şairlerin dizeleri arasında bir benzerlik bulunmasının normal olduğunu belirten Tamer (1958a: 10), “<<Balık>>lardan, <<an>>lardan tam bir şairin hayal gücüyle faydalanarak sonuçlara varan Karakoç bunlara ne cevap verir, bilmiyorum. Ama öyle sanıyorum ki, kendini birtakım <<manevra>>ların dışında bulan herkes bunlara benim gibi güler geçer.”
            Sezai Karakoç, Ülkü Tamer’in 13 Temmuz 1958 tarihli Pazar Postası’nın 28. sayısında yayımlanan “Karakoç’un Yanıldığı”  başlıklı yazısı üzerine cevap niteliğinde bir yazı kaleme alır. Karakoç (1958d: 7), Ülkü Tamer’in  kendisini suçladığını dile getirerek şu görüşlerini ifade etmektedir:
“Ben, o mısralarda, çok değişik bir Orhan Veli Akımı şairi gördüğüm Cansever’in aslında çok farklı bir malzeme kullandığı halde, nadir durumlarda da olsa, Yeni Akımla ortak noktalara çıkmıyor denemiyeceğinin örneklerini bulmuştum. Yani ayrı çıkışları olan, ayrı yönlere giden bu şairlerin bazı noktalarda birleştiğini tesbit etmiştim. Bu bir <<taklit>> miydi? Araştırmadım. Herhalde tehlikeli noktalardı. Orhan Veli Akımında birinci sınıf ve önder olamamış söz konusu şair, Yeni Akım karşısında boş bulunmamalıydı. Beni ilgilendiren buydu. Hatta o kadar ki, meşhur mısraların, kronolojisinin dizdiğim gibi olup olmadığına bile bakmış değildim.”
Sezai Karakoç’un bu görüşleri, Edip Cansever’in başlangıçta Garip hareketi karşısındaki tutumunu doğrulamaktadır. Cansever’in “Pencere” adlı şiiri bu teze büyük katkı vermektedir:

“Pencere pencere pencere
Sokak bütün pencere
Pencere pencere
Pencere bütün dünya
Pencere” (Cansever 1951: 12)

            Cansever’i yeni şiir hareketin şairleri arasında saymayışının Ülkü Tamer ve Adnan Yalçın tarafından tepkiyle karşılandığını belirten Karakoç (1958d: 7), “... Cansever’i Yeni Akımın şairleri arasında saymak, asıl o, bütün kişiliğiyle silip süpürmek olacaktır. ” diyerek görüşlerini sürdürür:
“Şimdi böyle konuşan baylar, o vakit, kimbilir neler diyeceklerdi? Farklı Akımların kesiştiği noktalar olmaz mı? İşte benim belirttiğim buydu. Tehlikeli olan, bu ortak noktada, kişiliği eski akıma ait olan şairin, bir tek kararla birden, Yeni Akıma uymasıydı. Cansever’in dikkatini işte bunun için çekmiştim. Daha sonraki şiirlerde, Cansever’in, bir rota değişimi yapmağı düşündüğünü dediğim için, şairi her türlü etki ve ilgiden münezzeh tutanlara, olmamış bir ilhamdan tenzih edenlere, bizi müneccimlik ile suçlayanlara, Türk Edebiyatını bir üçgene indirdiğimiz iddiasını ağızda sakız yapanlara Cemal’le Edib’in, Pazar Postası’nda çıkan ve birbirini hayli andıran iki şiirini örnek vermiştim. Kafiyelerindeki sesin bile ortak olduğuna işaret etmiştim. ”  
            Karakoç (1958d), Ülkü Tamer’in söz konusu yazısında kendisinin ve Cemal Süreya’nın şiirleri arasında kimi benzeşen mısraların bulunduğunu ifade ettiğini dile getirmektedir. Aralarındaki arkadaşlıklarının ya da ortak değerlerinin zaman zaman şiirlerine de yansıdığını belirten Karakoç, Tamer’in verdiği dize örneklerinin konuyla ilgisi bulunmadığını savunarak zaten bunu inkâr etmediğini dile getirir.
            17 Ağustos 1958 tarihli Pazar Postası’nda çıkan “Bir Materyalist Şair” başlıklı yazıyla Asım Bezirci’nin Halis Acarı müstear ismiyle tartışmaya katıldığı görülür. Çalışmamızın önemli yanını da esasında bu yazı oluşturur. Çünkü bu yazıda Edip Cansever’in Yerçekimli Karanfil’deki şiirleri istatistiksel metot yöntemiyle değerlendirilir. Böylelikle edebi eleştiride istatistiksel metot tartışmaya açılır, bu metodun olumlu ve olumsuz yönleri ele alınır.
            Bezirci (1958: 10), ilkin Sezai Karakoç’un Gaetan Picon’dan yaptığı “Materyalist bir şiir olamaz” şeklindeki alıntı üzerinde durmaktadır.  Bezirci, Picon’un Sezai Karakoç’un belirttiği şekilde bir görüşüne rastlamadığını söyler, düşünsel bir şiir olabileceği gibi maddeci bir şiirin de var olabileceği görüşünü dile getirir. Bir şiirde konu olarak maddenin ele alınabileceğini vurgulayan Asım Bezirci, buna kimi şairlerin şiirlerinden örneklerle açıklık kazandırmaktadır. Resimde ‘nature-morte’ların maddeyi temsil ettiğini, şairin de şiirinde nesnelerle, cansız tabiatla ilgilenebileceğini savunan Bezirci, Karakoç’un ileri sürdüğü görüşlerle Yerçekimli Karanfil’deki şiirlerin örtüşmediğini belirtmektedir. Bezirci’ye göre, Yerçekimli Karanfil’deki şiirler, Karakoç’un iddialarını çürütmektedir. Asım Bezirci, bu yazısında istatistiksel metotla Edip Cansever’in şiirlerini inceler. Bezirci, Edip Cansever’in şiirlerinin materyalist olup olmadığının “stylistique analyse” yoluyla bulunabileceğini ifade eder. Bu yolda, temel yargılar istatistiksel verilere dayandırılır.  Bezirci’ye göre, Canesever’in şiirlerinin maddeyle ilgisi üç yol ile bulunabilir:
1-İnsan gerçeğinden kaçarak eşyaya büyük yer vermek, insana ve onun yaşantısına ilişkin sözcüklere çok az yer vermek (Bezirci 1958: 11). Bu yüzden Yerçekimli Karanfil’deki sözcüklerin tek tek sayılarak tasnif edilmesi gerekir. Bezirci (1958: 11) de tam bunu yapar: “… kitaptaki 1734 sözcükten (isim, sıfat, fiil ve zamirden) 822’sinin (%47) insanla, 376’sının (%21) tabiatla, 242’sinin (%13) eşyayla, 65’inin (%3) bilim, felsefe ve sanatla ilgili olduğunu görüyoruz.” (s.11) Asım Bezirci, bu yöntemin tartışmaya açık olduğunun farkındadır: “Bazı kimselerin bu rakamlama işine takılacaklarını biliyorum. Oysaki, yargıların nesnel temellere oturtmak yönünden böylesi bir tutumun yararlığı ortadadır.”
2- Asım Bezirci, Edip Cansever’in şiirlerindeki tamlamaları maddeyle ilişkisi bakımından inceler ve tasnif eder, çeşitli sayısal verilerle yargılarını destekler.[1]
a)      Sıfat tamlamaları: 115 tamlama. Bunlar da kendi içinde üçe ayrılır.
Nesnel sıfat + Nesnel isim: 85 tamlama (%74)
Öznel sıfat + Nesnel isim: %22
Nesnel sıfat + Öznel isim: 5 tamlama  (%4)
b)      İsim Tamlamaları
Nesnel isim + Nesnel sıfat: 59 tamlama (%75)
Öznel isim + Nesnel isim: 11 tamlama (% 18)
Nesnel isim + Öznel isim: 7 tamlama (%7)
Cemal Süreya (1958: 7), Asım Bezirci’nin yönteminin edebi eleştiriyi mekanikleştireceğini ve anlamlı sonuçların ortaya çıkmayacağını ifade eden bir yazı kaleme alır. Cemal Süreya istatistik çalışmasını kastederek şu görüşlere yer verir:
 “Diyorum, eleştirmede istatistik metodu şiir için pek önemli değil. Yeni şiir içinse, hiç. Ben bunu diyorum ya şu sıralar şiirde çözümlemeyi kaba bir sınıflama ölçüsüne indiren arkadaşlar çoğalıyor. Şiiri sadece mekanik kuruluşu ile ele alıyor, ufak parçalar üstünde çalışmaktan çok hoşlanıyorlar. Ya kelimeler arasında çok görünür ilgi ve bağıntılar kurmak ya da kelimeleri saymak onların işi. Ayrıca şiire sağlam bir giriş noktası elde edemedikleri için sık sık yanlışlara düşüyorlar. Gerçi bu yolla da bir takım gerçekler bulunmaz, bir takım sonuçlara varılmaz değil. Ancak o gerçekler, sonuçlar şiirin düzyazı olarak gerçekleri, sonuçları olacaktır. (…) Yeni şiiri, kuruluş, var oluş, etki alış sebeplerine yan çizerek, istatistikle açıklamaya kalkmak, o şiirin üstüne yeterince bilgimiz olmadığını ortaya koymaz mı acaba?  Hele hangi şairin hangi şairi kullandığı sorularını bu metodla ilgilendirmek eleştirmeciyi yanlış sonuçlara götürebilir. Söz gelimi, sırasında, Aragon’un bir çiçek demeti olarak özetlediklerini  şiirin çöp sepetine atmayı gerektirebilir.”
Cemal Süreya, yukarıda alıntıladığımız görüşleriyle istatistiksel yöntemi tamamen reddeder. Eliot (1988: 126) da biçimciliğin hem sanat eserinde hem de eleştiride aşırıya vardırılmasına karşıdır: “Şiirde biçemin her şey olduğu sanılır. Bu hiç doğru değildir.” Öte yandan formalist eleştiriyi kabul eden ve uygulayan eleştirmenler de pek çok eleştiriye maruz kaldıkları kimi Marksist eleştirmenler öz eleştiri dahi yapmışlardır. Soğuk savaş yıllarında formalist eleştiri, edebi eleştiriyi tamamen maddeleştirip ele aldığı için sanatçılar ve araştırmacılar tarafından genellikle yadırganmıştır. Esasında Sezai Karakoç ve Cemal Süreya’nın karşı cephede yer almasının önemli bir sebebi budur.  Hatta Metin And, Pierre Guiraud’nun Valéry üzerine yaptığı istatistiksel çalışmadan etkilenip bunu bir süre Türk edebiyatına uygulamış; fakat daha sonra bu yöntemden vazgeçmiştir. Tartışmada Asım Bezirci ve Ülkü Tamer istatistiksel metodu savunurlar. Hüseyin Cöntürk ise bir bakıma ara bulucu olarak davranır. İstatistiksel yöntemin  olumlu ve olumsuz yönlerini belirterek bunun edebiyat eleştirisindeki yerini saptamaya çalışır. Söz gelimi A. M. Rousseau (1994: 151) gibi karşılaştırmalı edebiyat araştırmacıları “stylistic analyse” ya da istatistiksel metodu anlamsız bulur:
“Çoğu bilim dalı, konularını ölçülebilir miktarlara indirgemekle, hipotezin deney yoluyla gerçekleştirilmesiyle diğerlerinden ayrılır. Bu sonuncu avantaj, insan bilimlerini genellikle, edebiyat bilimini ise sürekli reddeder. Sayıların yaygın kullanımına gelince: Bir metnin dile sığmaz güzelliğini, uzun zaman saçma ve kuruntuya dayanan bir uğraş olan basit rakamlara indirgemek niye? Hem geleneklere girmiş olan istatistik sayesinde  kendisine günah ya da etkisiz görüntüsü mü verecekti?”
            Ülkü Tamer, Sezai Karakoç’un “Tilki” başlıklı yazısına ikinci bir yazıyla yanıt verir. Tamer (1958b), Karakoç’un  Claudel çevirisinde yer alan “Kutsal” ifadesiyle kendi şiirindeki “Kutsal (At)” sözcüklerine neden o kadar yer verdiğini sorarak her şairde etkilenmenin olağan olduğunu dile getirmektedir. Karakoç’un kendisinin bir çok ifadesini yanlış anladığını belirten Tamer (1958b), onun “evhamlı” olduğunu savunmaktadır. Karakoç’un kendisi ve Arif Yalçın’ı Cansever’in fedaisi olarak değerlendirdiğini dile getiren Tamer (1958b), “... Tilki’den anlaşılıyor ki bizi kendine karşı sanan Karakoç, herkesten önce kendine karşıdır.” (s.11) der.
            Hüseyin Cöntürk de, Sezai Karakoç’un “Bir Materyalist Şair” başlıklı yazısı sonrasında ortaya çıkan tartışma üzerine bir yazı kaleme alır. Asım Bezirci’nin  “Bir Materyalist Şiir” başlıklı yazısında, istatistiklere dayanan “stylistic” usul kullandığını söyleyen Cöntürk (1958), bu eleştirme yöntemini açıklamaktadır. Söz konusu eleştirme yöntemini kelimeleri saymaya dayanan yöntem olarak değerlendiren Cöntürk, istatistiksel yöntemi  ilk defa sınırlı da olsa Metin And’ın kullandığını dile getirmektedir.  Ona göre, istatistiksel yöntem göreliğe dayanır. Salt rakamları bulup ortaya çıkarmak bir işe yaramaz. Onun için elde genel dile ait bazı hazır istatistiksel verilere ihtiyaç vardır. Dolayısıyla istatistiksel metot için önemli olan bir karşılaştırma zorunluluğudur. Edip Cansever’in şiirlerinin materyalist olup olmaması yine bir karşılaştırma sonucu ortaya çıkar. Edip Cansever’de eğer %25 maddeci kelime varsa ve öteki şairlerde %24 varsa; Edip Cansever öteki şairlere göre materyalist sayılır. Hüseyin Cöntürk (1958: 9) Cemal Süreya’nın yöntemi bütünüyle reddeden tavrını da desteklememiştir: “Genel olarak denilebilir ki, Süreya, Acarı’nın  uyguladığı usulün sakıncalarını iyi görebiliyor. Ama bu usulün başardığı işleri de fazla küçümsemişe benziyor. Ayrıca, usulün yetkinliği ile onu uygulayanların yetkinliğini birbirine karıştırıyor.”
            Sezai Karakoç da Hüseyin Cöntürk gibi Asım Bezirci’nin “Bir Materyalist Şair” başlıklı yazısındaki istatistiksel yöntemi eleştirir. Karakoç (1958e: 7), Bezirci’nin kullandığı istatistiksel yöntem için şu görüşlere yer vermektedir:
 “İstatistik metot, tanımlara, sınıflamalara, yorumlara dayanıyor. Tanımlar, yanlışı, sınıflamalar eksik, yorum da kötü oldu mu, çok gülünç sonuçlara varabiliriz. Fordun zincirine benzer istatistik metot! Düzgün işledikçe, bir ucundan ne verdin mi, neyi kaptırdın mı, öbür ucundan o, istediğin biçimde çıkar. Ufak bir aksaklık oldu mu, çıkan şey acayip kaos ya da garibe olur (…) Üstelik bu metot, kötü niyete en elverişli metottur. Ölçüler kafamızda olduğuna göre, istediğimiz istatistik sonuçları çıkarmak ve hecelediğimiz şiiri istediğimiz yoruma sokmak, işten bile değildir (…) Edip Cansever’in şiirinin, istatistikle materyalist olmadığını bulan(!) Bay Acarı (Peki materyalist değil de nedir, o niçin, söylemiyor), kitaptaki kelimelerin 822’sinin (dikkat 820 ya ortalama 800 değil de 822; bayımızın o denli ayarı tamdır!) insanlarla ilgili olduğunu söylüyor. Bir kelimenin insanla ilgili olduğunu belirten soyut bir kural konulabilir mi? Hiç şüphe etmiyorum ki Bay Acarı, bu nüfus sayımını yaparken bir sezgiyle, Cansever’in öteden beri şiirini okuya okuya edindiği konuyla çalışmıştır. Yani özneldir, kişiseldir. İşte istatistik metodun püf noktası... ”
            Tartışmanın son yazısını Metin And yazar. O “Bir Materyalist Şair” konulu tartışmalara “Dışarıdan Birisi” adlı yazısıyla katılır. Metin And (1958), Sezai Karakoç’un 19 Ekim 1958 tarihli Pazar Postası’nın 42. sayısında yayımlanan “Mösyö İstatistik” yazısını ilgiyle okuduğunu belirterek, Asım Bezirci’nin ise edebî tenkitte  sayıların çekiciliğine kapıldığını dile getirmektedir. “Bu bakımdan şimdiki uğraşım ne olursa olsun kelime saymanlığı birliğinin bir eski üyesi sayılırım; tartışmanın bu kesiminde benim de söyleyecek bir çift sözüm var” diyen And, kendisine daha önceki bir tartışmada Pazar Postası yazarlarından birinin “İstatistikçi Bay And” (Duru 1956: 7) denilmesini yadırgadığını dile getirmektedir. İstatistik yönteminin diğer şiir çözümleme yöntemlerinden aşağı olmadığını belirten And (1958: 7), “Bu yöntemin ne ölçüde, ne yaygın uygulandığını, bu işin ustası Pierre Guiraud’nun hazırladığı <<Bibliographie de la Statistique Linguistique>> adlı, içinde 1500’e yakın önemli incelemesinin künyesi bulunan bibliyografya uyarmıştı.” demektedir.
            Guiraud’nun Valéry’yi de bu yöntemle incelediği Langage et Versification d’Aprés l’Oeuvre de Paul Valéry adlı eserinin de kendisini bu yöntemin doğruluğuna inandırdığını belirten And (1958), şiirin zaten hiçbir yöntemle incelenmesinin mümkün olmadığını; şiirin anlaşılmasında çeşitli yöntemlerin gücünün yadsınmasının doğru olmadığını ifade etmektedir. Ancak Metin And, istatistiksel metodun başlı başına kelime sayılarak başarıya ulaşamayacağını ifade eder. İstatistiksel metodun başarıya ulaşması için Türkçede genel sözlüğün bir frekans çizelgesi ile edebi eserlerde söz ve sözcük gruplarının tekrarlanışlarını ayrıntısıyla işleyen bir çizelgenin bulunması gerektiğini savunur. Sezai Karakoç’un görüşlerine yöntemi bütünüyle reddettiği için katılmadığını belirten And; ancak Asım Bezirci’yi bu yöntemi uygulayışı nedeniyle eleştirmesini haklı bulduğunu dile getirmektedir.


SONUÇ
Türk Edebiyatında “stylstic analyse” içinde değerlendirilebilecek istatistiksel yöntem ve İkinci Yeni şiirinin Materyalist Şiir-Şair tartışmaları, gerçekte bir formalizm veya Rus biçimciliği tartışmasıdır. Tartışmanın bir yanında yer alan Edip Cansever, Asım Bezirci ve Ülkü Tamer eserleri ve eleştirileri bakımından formalizme daha yakın dururken Sezai Karakoç ve Cemal Süreya istatistiksel yöntemi reddeder. Onlar, bu yöntemin her şeye uygulanamayacağını ve her zaman doğru sonucu ortaya koymayacağını dile getirmişlerdir. Metin and ise bir zamanlar bu metodu fazlaca kullandığını fakat istatistiksel yöntemden Türkçenin frekans çizelgeleri gibi kimi verilerin bulunmaması nedeniyle zamanla vazgeçtiğini  belirtmiştir. Hüseyin Cöntürk ise bu ünlü tartışmada bir bakıma ara buluculuk yapar; istatistiksel yöntemin olumlu ve olumsuz yanlarını ortaya koyar. Yaptığımız araştırmalar neticesindeki kanaatimize göre de Hüseyin Cöntürk ve Metin And’ın yaklaşımları, “stylistic analyse” metodu açısından daha kabul edilebilir görünmektedir.




KAYNAKLAR
ABRAMS, M.H. (1999),  A Glossary of Literary Terms, Heine&Heine Thomson Learning, Massachusetts
AND, Metin (1958),  “Dışardan Birisi”, Pazar Postası, S. 43, 26 Ekim 1958,  ss.7-8
BEZİRCİ, Asım (1958),  “Bir Materyalist Şair”, Pazar Postası, S. 33, 17 Ağustos 1958, ss.10-11-12-13
CANSEVER, Edip (2011), Sonrası Kalır I, YKY, İstanbul
CANSEVER, Edip (1957), “Ey”, Pazar Postası, S.47, 1 Aralık 1957, s.12
CANSEVER, Edip (1951), “Pencere”, Pazar Postası, S.24, 15 Temmuz 1951, s.12
CEMAL SÜREYA (1958), “Şiiri Unutanlar”, Pazar Postası, S. 34, 24 Ağustos 1958, s.7
CÖNTÜRK, Hüseyin (1958), “Dergileri Okurken: Bir eleştirel usul”, Pazar Postası, S. 35, 31 Ağustos 1958, s.9
DURU, Orhan (1956), “İstatistikçi Bay And”, Pazar Postası, S. 3, 15 Ocak 1956, s.7
KARACA, Alaattin (2005), İkinci Yeni Poetikası, Hece Yayınları, Ankara
KARAKOÇ, Sezai (1958a), “Bir Materyalist Şiir”, Pazar Postası, S. 17, 27 Nisan 1958, s.8
KARAKOÇ, Sezai (1958d),  “Noktalar: Tilki”, Pazar Postası, S. 32, 10 Ağustos 1958, ss.7-8
KARAKOÇ, Sezai(1958b),  “Bir Materyalist Şiir”, Pazar Postası, S. 18, 4 Mayıs 1958, s.7
KARAKOÇ, Sezai(1958c),  “Nokta-Eleştirmeciler:Vesikalar”, Pazar Postası, S. 27, 6 Temmuz 1958,  s.11
KARAKOÇ, Sezai(1958e),  “Varan Üç: Mösyö İstatistik”, Pazar Postası, S. 42, 19 Ekim 1958,  ss.7-8
KORKMAZ, Ferhat (2010), İkinci Yeni Limanı Pazar Postası, Bizim Büro Yayınları, Ankara
MORAN, Berna (2010), Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, İstanbul
ROUSSEAU, A. M. ve CI. Pichois (1994), Karşılaştırmalı Edebiyat, Çeviren: Mehmet YAZGAN, MEB Yayınları, Ankara
SONG, Shenli (2009), “A Stylistic Analysis of “Miss Brill” by Katherine Mansfield”, Review of European Studies, Vol.1, No:2, ss.117-129
TAMER, Ülkü (1958a), “Karakoç’un Yanıldığı”, Pazar Postası, S. 28, 13 Temmuz 1958,  s.10
TAMER, Ülkü(1958b),  “Karakoç kendine karşı”, Pazar Postası, S. 34, 24 Ağustos 1958, s.11
“Shelley and Stylistics: Analysis of his Poems and Philosophy of Language”,  Erişim Tarihi: 09.09.2011[http://edcalamia.livejournal.com/28176.html]




[1] Asım Bezirci’nin tamlamaları sayarken şu ayrıntıları ortaya koyar.
a) Sıfat tamlamaları  :
Sıfat tamlamalarını - 115 tamlama var kitapta - bu bakımdan üçe ayırmak yerinde olur.
1. Nesnel sıfat  + nesnel İsim.
Bunlar, nesnel (somut) isimlere nesnel (objectif) özellikler veren sıfat tamlamalarıdır. Canscver'de bu biçim tamlamalar büyük bir yer tutmaktadır (85 tane, yani tamlamaların % 74 ü). Demek ki Cansever, öznel (ruhsal, soyut) gerçekleri nesnel sıfatlarla maddileştirmek, eşyalaştırmak, nesnelleştirmek eğilimi taşımıyor. Karakoç'un düşüncesine uymıyan bir düzlemde yürüyor. Üstelik bu tamlamalar gerçeğin niteliklerine uyuyor çoğunca, tabiilikten pek ayrılmıyor : «Ayaksız iskemle, kirli yer, gebe karın, çıplacık baş, haşlanmış pirinç, açık ağız, keskince diş, sulanmış peynir, çekik gözlü insan...» gibi.
Bununla beraber, az da olsa (13 tane), gerçeği değiştiren tamlamalar yapmaktan da seri kalmıyor Cansever. Bunların bir kısmı (yılan yılan çinko, eli görünen buz dağı. çocuklu göz. kıvrak gemi. ipi kopmuş gökyüzü ... gibi) varlıklara, eşyaya bir canlılık, insanilik veriyor. Bir kısmı ise (tuzlu bakış, ateşten göz, altın ayak, sudan göz gibi), tersine, maddileştiriyor canlı nesneleri. Ama, dediğim gibi. bunlar pek azınlıkta kalıyor.
 2. Öznel sıfat + nesnel İsim.
Bunlar nesnel gerçeklere Öznel (soyut ya da ruhsal) Özellikler veren tamlamalardır. Cansever. maddeci şiir anlayışına uymıyan bu tamlamaları kurmaktan çekinmiyor. Böy-lece. Karakoç'un sanısını yıkmış oluyor. Çünkü, «akıllı taraf, bilisiz ağaç. delice gidiş, umuttan yuvar, rahat gökyüzü, uysal el. akılsız çiçek, korkuya sığınmış çığlık, alımlı balkoan gibi tamlamalar (yani tamlamaların % 23 ü) buna güzel birer örnektir.
3. Nesnel sıfat + öznel isim.
Bunlar öznel gerçekleri nesnel (somut, bir bakının maddi) kılan tamlamalardır. Karakoç'un varsayımı (faraziyesi) doğru ise. Cansever’in en çok bu çeşit tamlamalar yapması gerekir. Gelgeldim, bütün kitapta bu özelliği taşıyan, bir ya da iki tamlama var : «Yusyuvarlak kişilik» gibi. Öbür tamlamalar, yukarda da belirtildiği üzere  başka biçimde tamlamalardır. Demek ki Karakoç’un bu konudaki bildirisi yanlıştır.                                                                                             


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder